Kaan Arslanoğlu yazdı...
İnsanlık tarihinin iki çok önemli keşfi ve fakat aradan geçen ortalama 70 yıl. İktidarlar değişik, toplumlar değişik, değerler ve değer yargıları değişik… Bakalım ortaya ne gibi sonuçlar çıkarmış.
MİLLİ KAZI
Alacahöyük kazısı “ilk milli kazı” diye bilinir. Alacahöyük’teki ilk kazı çalışmaları Osmanlı arkeolog Theodor Makridi tarafından 1907'de yapıldı. Sonuç getiren kapsamlı kazılara Dr. Hamit Zübeyir Koşay ve Remzi Oğuz Arık'ın başkanlığında 1935’de başlandı. Göbeklitepe kazılarına ise başlangıçtan itibaren Amerikan ve Alman bilimsel kurumları müdahil olmuş, ilk kapsamlı araştırma Harald Hauptmann danışmanlığında yapılmış, asıl kazıya Klaus Schmidt başkanlık etmiştir.
KİM BAŞLATTI
Alacahöyük kazılarını Cumhurbaşkanı Atatürk başlattı ve hatta ilk giderleri cebinden karşıladı. Kazı emrini Atatürk verdi, emri verdiği bilim insanları zaten bu işler için kendi yetiştirdiği, yurt dışına eğitime gönderdiği kişilerdi. Göbeklitepe’de ise ciddi olarak ilk kez 1995’de başlayan çalışmalarda zamanın iktidarları ve bugünkü iktidar teşekkür etmek gerekir ki maddi kaynak, kurum, personel desteği verdiler. Ancak liderler böyle konuların büyük önemini idrak ettiklerine dair hiçbir belirti göstermediler.
ARKASINDAKİ FİKİR NEYDİ
Atatürk arkeolojiye, antropolojiye büyük önem veriyordu. Türklüğü gizlenmiş, bilinci bulanmış bir ümmet milletten modern anlamda bir ulus yaratmaya çalışıyordu. Bu, zamanın dayattığı mutlak bir zorunluluktu. O yüzden Türk Dil ve Tarih Tezini geliştirdi.Atatürk’ün ilk kurduğu fakültelerden biri Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesidir. Dil ve Tarih tezini güçlendirmek için zamanın bilim insanları ve aydınlarıyla büyük bir hamle başlattı. Alacahöyük kazısı bu hamlenin parçalarından biridir. Bilmeyenlerce sanıldığı gibi bilimsel araştırmalara beyaz bir sayfayla yani boş bir kafayla başlanılmaz. Önce bir birikimin, sonra hipotezin oluşur, ardından onu sınamak için araştırırsın. Bulgular aksini gösterdiğinde dürüst bilginsen hipotezi değiştirirsin. Sahtekâr bilginsen bulguları çarpıtırsın. İdeolojik amaçlı Batılı bilimciler genelde haşince kendilerine yontacak şekilde bunu yapar. Alacahöyük kazılarından Atatürk’ün dil ve tarih tezini doğrulayan çok önemli bulgular ortaya çıktı. Göbeklitepe kazılarına ise Batılının çizdiği çerçevede başlandı. Batı kafasıyla başlandı. Türkler açısından ise bir başlangıç hipotezi zaten yoktu. Beyaz beyinlerle ve olduğu kadarıyla Batı’yı merkez alan beyinlerle işe koyuldular.
HİTİT GÜNEŞİ…
Hitit Güneş Kurslarının bulunduğu yıl ile Güneş Dil Kuramının ortaya atıldığı yıl aynı yıl. 1935 yılı. Önceli ve esası Hatti olan Hitit dili Hint-Avrupa kuramını izleyen Batılı sözde bilginlerce çok fazla önemsendi. Bir bölümü Hint-Avrupa dil ailesinin ilk kökü olarak Hititçeyi gösterdi. Bu görüş halen yaygındır. Onlar için Hitit olmazsa olmaz bir temeldir. Oysa Sümerce gibi Hititçe de sözde Hint-Avrupa ailesine değil Türkçeye daha yakındır. Güneş-Dil teorisi, Atatürk’ün Dil ve Tarih Tezi Atatürk’le birlikte gömüldü. Siyaseten yasaklandı, üzerindeki akademik çalışmalar durdu, dahası bu konuda çalışma yapanlara saldıran, Atatürk’ün öz fikirlerini bile aşağılayan yeni bir akademi yaratıldı. Son yirmi yılda Güneş-Dil kuramının haklılığını çok sağlam kanıtlayan pek çok çalışma ortaya çıktı. Bunlardan bir bölümü Batılı bilim insanlarınca yapılmakta. Dil bulguları çok açık. Bunları destekleyen genetik çalışmalar, arkeolojik ve yeni kültürel veriler konuyu daha da netleştiriyor. Yalnız bizim bilim insanlarımızın Atatürk’ün savlarını kabulü için önce yabancıların bunları çoğunlukla kabul etmesi ve bizimkilere bildirmesi gerekiyor. Göbeklitepe’de ise kalıntıların bulunan en eski uygar anıtlar olması dışında henüz bir kuram oluşturacak gelişme yok. Zaten buna niyet ve nitelik de yok.
GİZEM
Alacahöyük kazıları buluntularından birçok gizemli hikaye çıkarıldı. Bu Göbeklitepe için de başladı.Yakın zamanda bir Hollywood filmi görürsek şaşırmayın. Şimdiden yerli bir çizgi film var. Olayın gizemi neydi? Sır, entrika, mistiklik meraklıları çok istekliyseler onlara çok daha enteresan bir konu önereyim: Atatürk’ün Türk merkezli kültür kuramı nasıl kayıplara karıştı ve 1938’den itibaren Batı merkezli kültür kuramı ne biçimde benimsendi?
BULUNTULARIN DEĞERLENDİRMESİ
Atatürk ortaya çıkarılan bulgulardan sonra Hitit tarihi ve dili çalışmalarına ağırlık verdi. Konu tarih kitaplarına girdi, dilciler çalışmaya başladı. Atatürk bu konulara o kadar çok önem veriyordu ki madenciliği, metalurjiyi geliştirmek için kurduğu bankanın adını Etibank olarak koydu. Tekstil alanında da Sümerbank’ı kurdu. Ankara’nın ve Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesinin simgesi Güneş Kursu oldu. Çorumlular da haklı olarak bu simgenin kendilerine ait olması gerektiği iddiasında. Bankanın yaptırdığı toplu konutlardan ötürü İstanbul’da bir semtin adıdır: Etiler. Bir büsküvi firması 1961’de bu adı ve sembolü aldı. Vedat Dalokay 1978’de Ankara Sıhhiye’ye Hitit anıtı diktirdi. Heykeltıraşı Nusret Suman açılıştan önce Ankara’ya gelirken trafik kazasında öldü. Göbeklitepe bulguları ise kuşkusuz yine çok değerlidir, ama bizde bunları gereği gibi değerlendirecek temel yapı yitmiş gitmiş. Biz bilimde henüz hediyelik eşya aşamasındayız.
SONUÇ: Bulmak önemli. Ama bulduğunu ne yapacağın daha önemli. Turizm ve hatıra eşyası satımı güzel de… Ufkumuz bu kadar mı dar. Ufku genişletmek için önce 1938 kafasına geri yükselmeli, sonra yeni baştan yıl yıl ilerlemeli.
Kaynak: Oda TV