Babamın babası yani rahmetli dedem.
Çocukluğumun ve zamanımın tespih yolculuğuma başlamama sebep olan insan.
Dedemle olan bağlantım çok geçmişe dayanamaz, çünkü babamın devlet memuru olması sebebi ile hep diyar ellerde gezmemiz bizi yıllar sonra bir araya getirdi.
Ankara ya taşınmamız nedeniyle başlayan aile bağımız sonucunda oluşan yakınlık ve tespih
Evet, tespih hikâyemde dedemi tanımamdan sonra başlamıştır.
Rahmetli köyde doğmuş ve büyümüş biri olarak, o zamanın geleneklerinden olan köstekli saat, Atatürk resminin olduğu kocaman altın yüzük ve vazgeçilmez tespih üçlemesi yanından ayrılmazdı.

Gelelim ben ve tespih sevdama.
Eskilerde evlerimiz sobalı olup, soba evin en merkezi bir yerinde kurulu ki yandığında mümkün olan en büyük ısınmayı sağlasın, ama nerede etrafında yer bulan kendini şanslı kabul eder ısınırdı, sonra yerini terk ederek diğerinin ısınmasına sebep olurdu.
Kışlar uzun ve soğuk geçerdi ve de üstelik elektriği bulmak nerde, yerine mum, gazlı lamba biraz zengin isen Lüks lamba kullanılırdı.
Dedem yani atamız, evin en başköşesinde oturur hürmette sınır yoktu.
Okula gittiğimiz zamanlar haricinde, geceleri soba başında oturarak zaman geçirirdik çünkü televizyonda varla yok arasında, yayın saatleri akşamın belli saatlerinde olurdu, yâda elektrik kesintilerinin çok olduğundan televizyon yoktu kısacası televizyon hep yoktu.
Kış geceleri uzun olur meşgale ya misafirliği gidilecek yâda soba başında birbirimizle sohbet edilecek, o da büyükler konuşacak biz çocuklar dinleyecek mümkün mü büyüğün lafını kesmek, nerede görülmüş büyüklerden sert bir bakış, ya zılgıt yâda enseye bir şaplağı yerdin.
Sohbetler uzayıp o günkü anlatılacaklar bitince herkes kösesine çekilip bir şeylerle kendini uyku saatine kadar oyalar ve zamanı gelince de yatağa girilip yatılırdı.
İşte benim tespih sevdam, sohbetlerin sona erdiğinde ortalığın sessizliğe gömüldüğünde başladı.
Dedem kocaman taşlarıyla dizilmiş tespihini alır yavaş, yavaş çekmeye başlamasıyla taşların biri birine vurduğunda çıkan o ‘’Çıt’’ ’Çıt’’ ’Çıt’’ …sesi bana bu sevdayı yani tespih sevdasını doğurdu.
Nice günleri dizdim tespihe boncuk boncuk
Çektikçe birer birer hasretini, ömrümden yedim
Topladım hepsini ağaç imamede; tepesi tomurcuk
Saydım öylece seni; bilmem kaç yıl bekledim
Gün güneşe kavuştuğunda hemen akşam olmasını bekler ve sohbetlerin bitme anını iple çekerdim ki tespih sesini duymayı özlerdim.
Hele, hele sobanın yanarken çıkardığı dalgalı ışığındaki sese doyum olmazdı.
Bir ikili yaratmıştım çocuklu aklımla.
Tespihe başlayan bu sevdam.
Kehribar işledim üstüne nakışlı yorgan
Çevirdikçe parmaklarım aşkı zikrettim
Saçının telinden ördüm ipini; bildim ki urgan
Güzel koksun diye üstüne gül suyu serptim

Sonraları herkesin elindeki tespihleri uzaktan inceler verirlerse elime alıp tüm taşlarını tek, tek inceler, okşayarak hasret giderirdim.
Zamanında tespih bulmak veya çekmek herkesin harcı değildi, bulundurmanın ve çekmenin bir raconu vardı, şimdiki tespih çekenleri, elinde bulunduranları görmezden gelin ve kusurlarına da bakmayın.
Yıllar geçti büyüdük Ankara’yı öğrenip tek başıma da gezme fırsatım olunca Ulus ta Bitpazarını keşfettim, elimdeki ufak bir parayla ikinci el bir Oltu taşı tespih aldım, alış o alış ve almaya da hala devam ediyorum.
Evimde yüzlerce tespihim vardır şimdilerde, her çeşit kalitelisinden tutunda en ucuzuna kadar
Bu hastalık dedemle var oldu benimle bitecektir, ailemde büyük oğlum meraklıdır ama o da mesleği gereği ilgilenemez oldu.

Gençliğimde tespih merakımın olduğunu hiç kimse bilmez, bilselerdi beklide kızarlardı, şimdilerde bilinen bu merakım çokta önemsenmiyor çünkü çok masraflı bir hobi 
Onlar benim için birer dostlardır, zamanla hepsini döker boy, boy dizer tozunu alır tamirini varsa yapar geri çekmeceme koyarım.
Her gün farklı birkaç tespih çekme hastalığımda çabası.
Kimse dokunmaz, alamaz.
Dedem rahmetli olunca ondan bana kalmasını istediğim tespihiydi, istedim bana düşürmediler, halen aklıma geldikçe üzülürüm verselerdi başköşemde saklardım ama nasip olmadı, kim aldı nereye gitti bilende yok.
Kuka gibiymiş meğer aşk çektikçe yandı karardı
Hasret içimizde tadı unutulan bir deyim kaldı
Aşındı saçın teli koptu, dağılmış günler epey zarardı
Tepesi tomurcuk imame gayri bizi bir etmiş bir masaldı
Tespihten bahsederken tarihçesine de değinelim isterseniz 

 Bizde günlük yaşamda Tesbih olarak yazılıp ve telaffuz edilirken asıl yazılışı Tespih şeklindedir 
Kaynaklarda çokta bilgiye rastlanmaz, İlk kullanıldığı yer olarak Hindistan ve Hinduizm gösterilmektedir, Budizm ile Asya’da kullanılmış ve Ortadoğu üzerinden de Avrupa’ya yayılmıştır.
İlk zamanlar süs, nazar amaçlı, şans getirmesi, hastalıktan korunmak için kullanılmaya başlanılmış, sonrasında Hinduizm, Budizm, Hıristiyanlık ve İslam da dini işlev görmeye başlamıştır.
Tespih tüm dünya dinlerinin kullandığı bir ibadet aracı olmuş ise de İslamiyet ile özdeşleşen kimliği sonucunda Türk-İslam dünyasında nam salan bir sanat halini almıştır
Benim için tespih kendimi bu âlemden soyutlayıp rahatlatmak ve biraz güncel sıkıntılardan uzaklaşmaktır.
Beni ben yapan tespih.
Şimdilerde gençlerin ellerinde tespihleri görünce sevinirken, diyorum ki kötü alışkanlıklardan uzak tutar diye ama o güzelim tespihi çekme şeklini görünce de içimden bırak diyorum ve kızıyorum.
Tespih herkesin eline yakışmıyor, çekmesini bilene.
Toplamak istedim tesbihi, boncuklar kayıp
Kayıp tane payına unutulmuş anılar ayıp
Seccademin üstüne koydum o kadar mübarek sayıp
Tırmıklar geçirdim kalbimden hadi hakkım helal deyip.
Kısacası…
Dedemi rahmetle anarken bana kazandırdığı bu güzel meşgale için teşekkür ederim.
Mekânın cennet olsun sevgili dedem.
***(Şiir--Selim Selimi)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.