Ben!

cennetten kovulmuşum, âdem oğlu âdemim

dünyaya düştü yolum, dünyadan geçiyorum

suçum insanın suçu, cehennemlik nedenim

ben kendimi bilerek, susmayı seçiyorum

(Arap Kurt)

Münacaat

Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı

ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak

büklümlerinin içten ve dışardan

sarmaladığı günlerde

bir zamandı

heves ettim gölgemi enginde yatan

o berrak sayfada gezindirsem diye

ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.

Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi

genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için

halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti

demedim dilimin ucuna gelen her ne ise

vay ki gençtim

ölümle paslanmış buldum sesimi.

Hata yapmak

fırsatını Adem’e veren sendin

bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana

gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda

gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi

haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne

bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak

bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini

tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş

ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

Çeşme var, kurnası murdar

yazgım

kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim

nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da

gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem

ne fark eder demişim

bilmeden farkı istemişim.

Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine

arastadan ırmaklara çark ettiren dargınlık!

Yola madem

çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım

hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine

yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar

yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim

gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın

onunla ben

hep sevişecek gibi baktık birbirimize.

bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar

ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde

hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık

bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için

kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık

eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce

alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık

ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı

doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız

ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık

gönendi dünya bundan istifade

dünya bayındırladı:

Bir yakış, bir yanış tasarımı beride

öte yakada bir benî adem

her gün küsülü kaldık.

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan

artık bu yaşa erdirdin beni, anladım

gençken almadın canımı, bilmedim

demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş

çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer

çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış

insanın insana rapt olduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi

taşınacak suyu göster, kırılacak odunu

kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde

bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin

tütmesi gereken ocak nerde?

(İsmet Özel)

Delicesine

saçlarını çözmüş yine

dağıtmış göğün yüzüne

tutkunum delicesine

bir maviye bir de sana

gözlerinden yağmur dinsin

gökkuşağı yere insin

vurgunluğumu bilirsin

bir lila'ya bir de sana

gün tükenir başlar gece

hangi duygu aşktan yüce

hayranlığım kutsal güce

bir yıldıza bir de sana

Arap Kurt

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.