Bugün sadece tarihten bir hikâye aktaracağım herkes üstüne düşen kısmını almasını bilsin
Diğer her konuda üstümüze düşeni aldığımız gibi(?)
Bir gün Behlül Dâna, Harun Reşit’in evinin önüne oturmuş, yere resim çiziyor.
Harun Reşit : - Ne yapıyorsun sen orada?
Behlül Dâna: - Ev yapıyorum.
Harun Reşit : - Bak bir de ev yapıyormuş (!) Yere çizilen resme ev mi diyorsun?
Behlül Dâna: - Öyle deme Harun. Bakarsın bir müşteri çıkar. Hele bir inşaatı bitirelim.
Harun Reşit : - Her işi garip bunun. Ne desem boşa.
Konuşmalar devam ederken Harun Reşit’in hanımı da pencereden olup biteni seyrediyor ve “Vallahi bu Behlül’dür, boş işi olmaz, demek istediği bir şey vardır. Harun anlamadı.” diye düşündükten sonra
Harun Reşit’in Hanımı: - Behlül o ev satılık mı?
Behlül Dâna: - Satılık abla.
Harun Reşit’in Hanımı: - Kaça?
Behlül Dâna: - Bu ev bir kuruş ablacığım.
Harun Reşit’in Hanımı:-‘’Sakız vermezler o paraya ama adam ev satıyor’’ diye düşünerek parayı Behlül Dâna’ya verir, Behlül Dâna kadının verdiği bir kuruşu alıp cebine koyar
Behlül Dâna: - Hayırlı olsun abla, ev senin.
Parayı alarak evi satan Behlül Dâna yerdeki resmi siler
Harun Reşit:-Niye sildin?
Behlül Dâna: - Artık satış bitti ya gerek yok
Harun Reşit: - ‘’Hanım da uydu ona, deli birken iki oldu’’ diyerek kendi kendine söylenerek uzaklaşır
Harun Reşit o gece rüyasında kendisini cennette görüyor yanında bir rehber ile cenneti gezerken, bir köşkün önüne geliyor ki nefesi kesiliyor, şaşkın ve o kadar güzel ki dili tutuluyor rehbere dönerek sorar
Harun Reşit: - Kim kazandı bunu? Allah aşkına bu köşkü, bu nimeti kim, nasıl kazandı?
Rehber: - Bu ev, senin hanımınındır. Behlül’den aldı.
Harun Reşit duyduklarına inanamıyor
Eyvah!
Diyerek uyanıyor
Harun Reşit: ‘’- Hanımı akılsız zannettik, akılsız olan biz çıktık. O anladı, biz anlamadık. Şimdi ben bu rüyamı hanıma söylesem hanım beni tefe koyar, rezil olurum, insan içine çıkamam. İyisi mi ben rüyamı gizleyeyim. Fakat takip edeyim bu evden satılırsa bir tane de ben alayım’’
Kendi kendine düşündü. Ertesi gün baktı ki Behlül yine ev yapıyor.
Harun Reşit: -İşler iyi; yap, sat
Diyerek kendi kendine konuştu
Harun Reşit: - Gene mi ev yapıyorsun?
Behlül Dâna: - Evet
Harun Reşit: - Bu da satılık mı?
Behlül Dâna: - Tabi.
Harun Reşit: - Bana sat.
Behlül Dâna: - Hay hay!
Harun Reşit: - Kaç para?
Behlül Dâna: - Elli bin altın.
Harun Reşit: - Yahu hazineyi satsan bu rakam çıkmaz. Dün bir kuruşa ev sattın da bize gelince elli bin altın diyorsun, ne iş?
Behlül Dâna: - Harun, dünkü müşteri malı görmeden aldı.
Harun’un şaşırır, iki gözü iki çeşme
Behlül Dâna: -Harun, sen bir rüya gördün. Kimseye söylemedin ama bak bize bildirildi. Bazen öyle olur sakladığın sırrı birisi duyar. Küçücük bir sırrın bana malum oldu, iş açığa çıkınca bak mahcup oldun. Kaldı ki bu mühim bir mesele de değil. Neticede rüyadır, bilsem ne bilmesem ne? Ama bu bile seni ne hâle getirdi.
Harun Reşit:- ‘’Bütün sırlarını bilene hesap vereceksin. Gideceğin mahkemede bütün sırların açığa çıkacak. Ona göre!’’ şeklinde düşündü.
Behlül Dâna: -Harun, dün dalga geçiyordun değil mi? Dün bu ev dedim, söz vardı, bugün ise göz var. “Mümin söze inanır, münafık göze.” İman, gayba imandır. Eğer gayba değil, gördüğüne inanmak da iman sayılsaydı Firavun mümin sayılırdı. Kızıldeniz’de boğulurken Firavun’un feryadı şuydu: “Musa’nın Rabbine iman ettim.” Ona dediler ki “Sen Musa’nın sözüne inanmadın, gördüğüne inandın bu iman değildir.” Aklını başına al Harun! Harun’un gözleri her zaman yaşlıydı çünkü Behlül vardı. Behlül’ün işi, Harun’u ağlatmaktı. Ama gözyaşı rahmettir, ağlayan kavuşur.
İşte biz insanlar ne olursa olsun sakladığımız bir sır açığa çıkar ve mahcup oluruz,