Ramazan Bayramı yaklaşınca, geriye doğru giderek çocukluğumdaki bayramlar aklıma geldi.
Çocuğuz o zamanlar, her şey güzel geliyor bize; tatlı olanda, acı olanda.
Çocuğuz çünkü aklımız hiçbir şeye ermediğinden her şey çok güzel.
Daha kalbimiz tertemiz, kötülüğü bilmeyen, hep iyiliği ve güzelliği düşünen kalbimizle.
Nereden bilebilirdi ki bizler, büyüdükçe kirleneceğiz?
Ramazanların coşkusu, hep beraber oturulan iftar ve sahur sofralarının neşesi, sonrası teravih namazlarının manevi duygusu…
Bayramlardan önce evlerde başlanan bayram telaşı; iftar ve sahurda yenileceklerin tamamlanması, yeni yiyeceklerin alınması, özellikle de hurmanın alınması… Tadını anlatılmaz çünkü o zamanlara da sadece Ramazan’da bulunur ve büyüklerden sonra bize düşmesi ayrıcalıktı.
Arife günleri hazırlanan tatlılar, tel kadayıfı…
Arife gününün bir özelliği de büyüklerin berberlerde bayram tıraşı olma telaşı.
Şimdilerde bile sevdiğim ve ilk önceliğim tel kadayıfı olması, buradan gelmektedir.
Misafirlere ikram edilecek çocuklar için akide, büyüklere ikram edilecek kâğıda kaplanmış şekerler, ihtiyarlara ikram edilecek lokumlar alınıp kutularına konarak sahiplerini beklerdi.
Çocukları sevindirecek alışveriş heyecanı…
Alınan hediyelerimizi arkadaşlarımıza gösterme heyecanının yanı sıra, bir an önce bayram sabahı gelsin de giymek için yapılan dualar…
Hediyelerimizi arife akşamından yastık altına koyarak uyumaya çalıştığımız heyecandan da bahsetmiyorum.
Evdeki telaş, Ramazan’ın başlamasından birkaç gün önce başlar, bayram telaşı; bayramın bitmesi ve dinlenmeye çekilme.
Sayın bugünleri kırk gün eder ama olsun, heyecan vardı, mutluluk vardı.
Herkesin yüzünde mutluluğu görmek ayrı bir mutluluk veriyordu o zamanlar, şimdikini mi?
Bayramın ilk sabahı erkenden kalkılıp, erkeklerin bayram namazına gidilip gelindikten sonra yaşa göre sıraya girip, babamızın elini öperek bayram kutlaması ve sonra ailenin bayram kutlaması.
Bayram kutlaması bittikten sonra, anamız ve kız kardeşlerimizin hazırladığı bayram kahvaltısı yapılırdı.
Alelacele yapılan kahvaltıdan kalkılarak, toplanması hazırlanarak büyüklerin ellerini öpmek için yollara revan olunurdu.
İşte geldik bayramın en güzel kısmına; biz çocuklar için harçlık zamanı geldi.
Ellerin öpülmesinden gelen paralar, azlığı çokluğu bizi ilgilendirmeden, önemlisi bize harçlık verilmesiydi.
Heyecanla ilk ziyaretin bitmesini beklerdik çünkü yeni bir ziyaret, yeni harçlık demekti.
Akşama kadar ne kadar çok ev ziyareti yapılsa, o kadar çok harçlık.
Akşam yatmadan önce harçlıklarımızı sayar, kardeşlerle başlardık atışmaya: "Ben çok, sen çok aldın harçlığı!"
İlk günün yorgunluğu ile ne kadar yatmış olsak da erkenden cin olurduk.
Heyecan yine ev ziyaretleri ve harçlık.
Büyüklerin ziyaretlerinden sonra, çocuklar mahallenin çocukları ile toplanıp, tüm mahalledeki kapıları çalarak şeker toplama telaşı.
Üç gün boyunca mutlu bir şekilde çocuk olmak güzelliği ile bayramları bayram tadında yaşardık.
Büyümeye başladık, her bayram bir öncekini aratır oldu.
Her sene, bir önceki bayrama göre eksilen insanlar ve onlarla birlikte yok olan gelenekler, görenekler, örfler, adetler...
Sonra yıllar, yıllar…
Yıllar, yılları kovaladıkça senelerin getirdiği değişiklikler, ekonomik zorluklar, kültürel değişmeler, ailelerimizin küçülmesi, kişilerin ayrı evlere çıkması, gelenek ve göreneklerin unutulması ya da uygulanmaması bizleri bugünkü bayramlara getirdi maalesef, istemeye ,istemeye.
Birçoğumuzun da işine geldi bu değişiklikler.
Şimdiki bayramların amacı birilerine hizmet etmeden, çok kendine hizmet ettirmek, tatile çıkmak, dost ve akrabalardan uzaklaşmak.
Amaçlar ve nedenler ne olursa olsun, bayramlar bayram olmaktan çıktı ve kaybolmaya doğru gidiyoruz.
Ben ve büyüklerimizin bu dünyadan göçmesiyle, inanırım ki bayramı ve bayram kelimesini kullanan bile olmayacaktır.
Takvim yapraklarında, sözlüklerde kelime olarak yer alacaktır.
Artık yapılmayan alışverişler, mutsuz suratlar, içine kapanan toplum; mutlu olmamak için yapılması gereken her şeyi yapan bizler.
Küçük yerlere de, insanların daha az olduğu yerlerde belki bir nebze hatırlansa da bayramlar maalesef olmuyor, ne kadar zorlasak da olmuyor.
Eski sevinç, neşe, mutluluk yok artık; insanları yüzlerinde.
Bayramlarda, ailelerden ayrı şehirlerde olmak, yolların gözlerimizde büyümesi, özlemin yok olması, "vur kafayı yat" misali…
Evet, şimdi geriye dönüp baktığımızda özlediğimiz bayramları bulmak çok zor, çünkü biz yaptık.
Suçlu aramanın, kendimizi kandırmaktan başka bir gerçekliği yoktur.
Oturalım evimizdeki köşemizde geçmişi anarak, bulabilirsek de bir akide şekeri ağzımıza atıp, hem emip tadına varalım, hem de geçmiş bayramları film şeridi gibi gözümün önüne getirelim, tadına doyalım.
Uzatmadan, kimseyi de çok mutsuz etmeden…
Şeker tadında hayırlı bayramlar.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.