Şu sıralar hava açık ve güneşli.
Güneş, bulutların arasından tüm insanlara gülümseyerek "Merhaba!" diyor.
Şubat ayının sonlarına doğru gelmekteyiz.
Bu ayı önemli yapanlardan biri, ilk cemrenin düşmesidir.
Her yıl şubat ayının sonlarına doğru içimizi ısıtan bu olay, doğayla birlikte bizde de bir canlanma hissi uyandırır.
Soğuk kışın ardından gelen bahar, cemrenin düşüşüyle adım adım kendini gösterir.
Cemre düşmeye başlar.
Karlı, soğuk ve yağışlı geçen günler geride kalmış gibi.
Güneşin yüzünü göstermesiyle beraber baharın müjdecisi cemreler,
sokakları, caddeleri, meydanları, parkları cıvıl cıvıl insanlarla doldurur.
Sanki gökten sihirli bir damla düşüyormuş gibi gelse de gözle görülmeyen,
ruhen hissedilen ve kendini insanlığa hatırlatan bir doğa olayıdır.
Yeşeren topraklarıyla, tomurcuklanmış çiçekleriyle, uçuşan böcekleriyle doğa canlanmıştır.
Kişilerin inanıp inanmamasına bakmadan döngü, her yıl kendini kanıtlarcasına tekrarlanır.
Baharın canlılığı kendini iyiden iyiye hissettiriyor.

Peki, Cemre Nedir?

Cemre, Arapça kökenli bir sözcüktür ve "kor durumunda ateş" ya da "ateş koru" anlamına gelir. Ayrıca, hac sırasında Mina Vadisi'nde şeytan taşlama ritüeli sırasında biriken "taş yığınları" ya da "küçük çakıl taşları" için de kullanılmaktadır.
Bunun yanı sıra, "karakabarcık" adı verilen iltihaplı bir yara, "ateş göynüğü" ve "yanıkarı" gibi hastalıkların adlandırılmasında da cemre kelimesi kullanılmıştır. Burada, cemrenin ateş ve ısıyla olan bağlantısının, hastalık isimlendirmelerinde de etkili olduğunu görmekteyiz.
"Zemre", Kumuk Türkçesinde "nem" ve "buhar" anlamlarına gelir.
Tasavvufta ise cemre, "kor" ve "ateş" anlamları taşır. Bu bağlamda, temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden ateş, aynı zamanda aşk kavramının yakıcılığıyla da ilişkilendirilmiştir.
Ayrıca, Bulgar kültüründe "Zemire" olarak kullanılmaktadır.

 Türkiye ve Azerbaycan Türklerinin yaratılışla ilgili eski inançlarından kaynaklanan ve Nevruz Bayramı’ndan önce, yılın son çarşamba gününde yapılan “boz ayın dört çarşambası” uygulamasını ifade eden “Cemle” sözcüğü, cemre kelimesiyle aynı kökene sahiptir. Buradaki “Cemle”, köken olarak “İmir, İmere, Emire” sözcükleriyle bağlantılıdır.
Türk ve Altay halk kültüründe, İmre (İmere, Emire) adı verilen bir cinin, cemrenin oluşumuna neden olduğuna inanılır. İlkbaharda ortaya çıkıp titrek ışıklar saçarak göğe yükseldiği, sonra buzların üzerine düşerek onları erittiği söylenir. Ardından toprağa girerek ısınmış topraktan buhar yükseltir. Emire, baharın gelişini temsil eder.
Halk inanışına göre cemre, ilkbaharın habercisi olan sıcaklık artışlarını ifade eden bir doğa olayıdır. Birer hafta arayla gerçekleştiğine inanılan bu olay, kışın soğuk yüzünü yavaş yavaş geri çeker ve doğayı uyandırır.
Cemrenin Düşüş Tarihleri ve Etkileri
Cemrenin üç aşamada gerçekleştiğine inanılır:
İlk cemre (19-20 Şubat): Havaya düşer, havalar yumuşamaya başlar.
İkinci cemre (26-27 Şubat): Suya düşer, sular çözülür ve akarsuların hareketi hızlanır.
Üçüncü cemre (5-6 Mart): Toprağa düşer, toprak ısınır ve ekinler filizlenmeye başlar.
Cemre, bir uyanıştır; bu uyanış hem doğayı hem de insan ruhunu canlandırır ve ısıtır. Kışın sıkıcılığından ve griliğinden sıyrılan doğa, insanlara bir umut ışığı sunar. Cemrenin düşmesiyle birlikte insanlar kendilerini dışarı atmaya başlar; bahçelerde, bağlarda ve tarlalarda hazırlıklar hızlanır. Parklar daha kalabalık hale gelir.
Eskiler, cemrelerin düştüğünü hissettiklerinde artık kışın sırtını döndüğünü ve baharın kapıyı çaldığını söylerler.
İlk cemre havaya düştüğünde, sabahları pencereden baktığımızda daha az buğu görmeye başlarız.
İkinci cemre suya düştüğünde, buz tutmuş göletlerin yüzeyi çözülmeye başlar.
Üçüncü cemre toprağa düştüğünde, baharın müjdecisi tomurcuklar uyanır.
Cemre İnancı ve Rivayetler
Halk arasında hâlâ yaygın olan cemre inanışının kaynağıyla ilgili çeşitli eserlerde pek çok rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerden biri şöyledir:
Birinci Rivayet: Üç Ev Hikâyesi
Bazı soğuk memleketlerde çiftçiler ve köylüler, kış aylarında hayvanlarıyla birlikte yaşamak için üç ev inşa ederlermiş. Bu evlerin her biri, bir diğerini çevreleyecek şekilde iç içe olurmuş.
•    Birinci ev: Soğuğa en dayanıklı hayvanlar yerleştirilirmiş.
•    İkinci ev: Orta derecede dayanıklı hayvanlar barındırılırmış.
•    Üçüncü ev: Soğuktan en çok etkilenen hayvanlar ve insanlar bulunurmuş.
Bu üç ev arasında bölmeler olurmuş ve içeride daima ateş yanarmış.
•    Birinci cemre düştüğünde (7 Şubat civarı), üçüncü evin ateşi söndürülür, insanlar ve hayvanlar ikinci eve taşınırmış. Birinci evdeki hayvanlar otlağa gönderilirmiş.
•    İkinci cemre düştüğünde (14 Şubat civarı), insanlar birinci eve taşınır, ikinci evin ateşi söndürülürmüş.
•    Üçüncü cemre düştüğünde (21 Şubat civarı), artık ateş tamamen söndürülür, insanlar ve hayvanlar tamamen dışarı çıkarmış.
Bu hikâye, cemrenin ısıtıcı ve baharı getiren etkisini halk arasında nasıl somutlaştırdığını gösterir.
İkinci Rivayet: Yılan ve Üç Çakıl Taşı
Bu söylenceye göre, kış geldiğinde bir yılan, ağzına üç çakıl taşı alarak toprağın altına girer ve kendini bu taşlarla besler.
•    Birinci cemre düştüğünde, yılan çakıl taşlarının birini ağzından çıkarır.
•    İkinci cemre düştüğünde, ikinci taşı atar.
•    Üçüncü cemre düştüğünde, son taşı da çıkararak toprağın altından yüzeye çıkarmış.
Bu anlatı, cemrenin toprağı ve doğayı uyandıran etkisini simgeler.
Cemre ve Kültürdeki Yeri
Her ne kadar cemre inanışının Arap kültürüne dayandığı iddia edilse de, "Cemre Düşmesi" Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Osmanlı döneminde, Divan şairleri cemre zamanlarında önemli kişilere övgü şiirleri yazardı. Bu şiirlere "Cemreviye" denirdi.
Cemre, sadece doğayı değil, insanların ruhunu da ısıtan bir sembol olarak kültürde ve edebiyatta kendine yer bulmuştur. Baharın müjdecisi olarak halk kültürümüzde önemli bir yere sahip olan cemre, birçok şiire, şarkıya ve halk inanışına konu olmuştur.
Türk edebiyatında da cemreye dair pek çok şiir kaleme alınmıştır. Bu şiirlere en güzel örneklerden biri, unutulmaz usta şair merhum Abdurrahim Karakoç’un "Beşinci Mevsim" adlı şiiridir.

BEŞİNCİ MEVSİM

Düştü can evime dördüncü cemre
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.
Dört yüz seksen beş gün çekti bir sene
On altıncı aya takvimsiz girdim.

Aynalara baktım korku gösterdi
Saatler her sabah kırkı gösterdi
Namlular, nişanlar Türkü gösterdi
Hayatım boyunca hedefte durdum.

Gül sundum yediler, koklamadılar
Armağan can verdim saklamadılar
Gittim... gelir diye beklemediler
Kaybolan gölgemi yollara sordum.

Getirdim yanıma ayı bir karış
Ölçtüm ki dağların boyu bir karış
Şehiri bir adım, köyü bir karış
Damlada denizdir en küçük derdim.

Savurdum, eledim, seçtim zamanı
Yaprak yaprak, tel tel açtım zamanı
Haftada üç asır geçtim zamanı
Nereye gittimse zamansız vardım.

Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim
Yazık, kulaklara sığmadı sesim
Yaşadığım şimdi beşinci mevsim
Çağın çilesini sırtıma sardım.
(Abdurrahim Karakoç)

Bugünün hızlı ve modern dünyasında, hayatın temposuna kapıldığımızdan cemrelerin düşüp düşmediğini fark etmeyebiliriz. Ama yine de bir sabah dışarı çıkıp "Bugün hava biraz daha ılık" dediğimizde bilin ki, cemre çoktan düşmüştür.
Kış ne kadar sert olursa olsun, sonunda bahar mutlaka gelir.
Acısıyla tatlısıyla, güneşin gülen yüzüyle, kuşların ötüşüyle, ağaçların tomurcuklanmasıyla...
Ve cemre, bize tam da bunu hatırlatır.
Soğuklar geçicidir. Bahar, er ya da geç kapımızı çalar.
Öyleyse, haydi!
Cemreler düştü düşecek, cemrelerin düşüşünü kutlayalım!
Giysilerimizi biraz gevşetelim, içimizi ısıtan çayların tadını çıkaralım ve baharın gelişini tebessümle karşılayalım.
Çünkü cemre düştü mü, içimizde de bahar açar, gönlümüz şenlenir.
Bu yıl da cemrenin düşüşüne şahit olduk.
Daha nice cemrelerin düşüşüne ve baharların gelişine...

KAYNAK:1)https://tr.wikipedia.org/wiki/Cemre
                  2)https://www.antoloji.com/cemre-191-siiri/
                  3)http://siir.me/besinci-mevsim

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.